Bir yılı aşkın bir süredir yazmamışım bloga, günlük değil
yıllık olmuş benimkisi… Biz göçmeyince günlük de kalmış mahsun. Kısa bir Fransa
yolculuğu ve Türkiye içinde bir iki başka yer dışında aslen İstanbul’a çakılı
kaldık bir süre. İyi de oldu. Aradan koca bir Haziran Direnişi geçti,
kulağımızın pası silindi, ruhumuz
yenilendi, dimağımız renklendi, umutlarımız canlandı…
Şu anda Jamaika’nın başkent Kingston’dan sonra ikinci büyük
şehri olan Montego Bay’deyiz. Yolculuk ve burada geçirdiğim on gün hakkında
yazmadan önce blogun ismini değiştirme hikâyemden bahsedeyim. Kızım Serena
doğduktan sonraki özellikle 2 yıl hayatımın merkezinde o oldu, hem böyle istediğim için hem de koşullar bunu
gerektirdiği için. Sürekli mekân değiştirdiğimizden benim sabit bir işte
çalışmam mümkün değildi, bunu biraz da bu yepyeni ve merakla beklediğim
deneyimi doya doya yaşamak için bir fırsat gibi de gördüm, bakıcı alternatifini
hiç gündemime almadım. Bilinçaltımda bir yerlerde anne ile büyüyen çocuklar
daha sağlıklı daha bir "şey" olurlarmış gibi de bir zihin kaydım varmış galiba.
Neyse sonuçta 20 ay boyunca beni emen, memede uyumaya alıştığından uyku
saatlerinde muhakkak yanında olmam gereken, yanındaki kişiler, mekân ve bir
sürü başka şey sıkça değiştiğinden etrafında tek değişmez beni bulduğundan
biraz anne düşkünü, oldukça hareketli ve talepkâr Serena'yla geçen iki buçuk
yıl… Benzer bir süreç yaşayanlar neden
bahsettiğimi iyi anlayacaktır, dünyanın en güzel varlığı an gelir neredeyse bir
canavara dönüşür gözünüzde… Neyse ki bu bir “an”dır sadece ve bir şekilde geçer
gider… Benim imdadıma evimizin
yakınındaki Feneryolu Irmak Anaokulu’nda önce oyun grubu olarak 3 saatle
başlayan sonra benim yeniden başlayan doktora maceram ve Gezi Haziran’ındaki
koşturmacalı günlerde tam güne çıkan anaokulu günleri yetişti. Fazla da
araştırmadan eve çok yakın olması ve içeri girer girmez beni de kuşatan o sıcaklık nedeniyle sezgisel olarak seçtiğim bu anaokuluna hep severek hatta çoğunlukla
dönüp arkasına bile bakmadan koşa koşa gitti Serena (ta ki rotamız Jamaika’ya
çevrilene dek). Bu sayede biraz dinlenmeye, sosyalleşmeye ve kendimi yeniden
üretmeye vakit bulabilir oldum. Yıllar önce bıraktığım doktora çalışmasına
doğumdan kısa bir süre önce çıkan afla yeniden geri dönmüştüm ve kayıt için
girmem gereken İngilizce sınavı hayatımın en keyifli sınavıydı diyebilirim.
Serena’yı belki de ilk kez bu kadar uzun süre anneme bırakıp yeniden üniversite
sıralarında oturmak, direktifleri dinleyip o saçma sınav kompozisyonlarından
yazmak bu kadar mı iyi gelirmiş insana?
Evet, her annenin ve her çocuğun bir yerlerde bir şekilde
bağımlılıklarını bitirecekleri bir an gelir, ister iki, ister otuz iki yaşında.
Bunun için sanırım başta annenin annelik kimliğini nasıl yaşadığıyla yüzleşmesi
gerekiyordur…
Sonra yola çıkmadan kısa bir süre önce ablamın kitaplığından
valize atıverdiğim Eckhart Tolle’nin Var
Olmanın Gücü kitabını Jamaika’daki ilk günlerden birinde karıştırırken “Ebeveynlik
Rol mü Fonksiyon Mu?” bölümü gözüme takıldı:
“Ama ebeveyn olmak bir kimlik haline geldiğinde, bütün
benlik duygunuzun ondan kaynaklandığını hissettiğinizde, fonksiyon hemen aşırı
vurgulanır, abartılır, sizi kontrol altına alır. Çocuklara ihtiyaçları olan
şeyi vermek, aşırı hale gelir ve onu şımartır; tehlike altında kalmalarını
engellemek aşırı koruyuculuğa dönüşür ve dünyayı keşfetme, kendi başlarına bir
şeyleri deneme ihtiyaçlarını bastırır… Kendini ebeveynlik rolüyle tanımlayan
bir anne ya da baba, çocukları sayesinde kendilerini daha bütün hissetmeye de
çalışabilirler. Egonun kendi eksikliğini kapamak için başkalarını kullanma
taktiği, bu kez de çocuklara yönelir…”
Tolle’nin aslında çok basit ve anne olmadan önce hakkında
oturup ahkâm kesebileceğim bu cümleleri bir anda bende bir şimşek çaktırdı,
blog ismi olarak göçebe annenin günlüğü aslında
sınırlayıcıydı, beni, deneyimlerimi, kimliğimi… Yani günlük, sadece göçebe günlük bundan sonra…
sınırlayıcıydı, beni, deneyimlerimi, kimliğimi… Yani günlük, sadece göçebe günlük bundan sonra…
Keyifli okumalar…
Duygu, gözyaşları ve tekrar gözyaşları. N'olur Selen yaz. Sen mutlaka yazmalısın.
YanıtlaSil